Kültür Sanat
Peygamber’in razı olabileceği bir sanat çabamız var
Edebiyatımızın iki usta ismi çizer Hasan Aycın ve öykücü Cemal Şakar’ın dostlukları 35 senedir devam ediyor. Şakar’ın raflarda yerini alan “Hasan Aycın’ın Çizgisi” kitabıyla bu dostluk yazıya da dökülmüş oldu. Yürüyüşlerine hayat, din, sanat gibi farklı dallarda fikir paylaşarak devam eden ikili, “Peygamber’in razı olabileceği” bir sanat anlayışıyla eser verdiklerini söylüyor.
Öykü yazarı Cemal Åžakar ve çizer Hasan Aycın'ın 35 yıllık dostlukları somut bir hâl alarak kitaba dönüştü: “Hasan Aycın'ın Çizgisi.” Kitapta, hayatının her alanında derin etkileri olan Aycın'ın çizgilerini yorumlayan Cemal Åžakar, “DostluÄŸumuz ilerledikçe çizgilerin bende bıraktığı etkiler de artmaya baÅŸladı” diyor. Ä°ki ustayla bir araya gelerek 35 yıllık hayat ve edebiyat maceralarına ortak olduk.
Tanışma hikayenizden başlayalım. İlk karşılaşma nasıl oldu?
Cemal Şakar: Ankara'da üniversite öğrencisiyken birinci-ikinci sınıfta İslami düşünceyle tanışmaya başladım. Böylece çevremdeki dindar insanların sayısı artmaya başladı. Aynı evlerde kalıyor ve uzun sohbetlerimiz oluyordu. Yazı hayatım da yeni bir şekle girmişti. 1982 yılının tatilinde Ankara'dan Balıkesir'e döneceğimi duyan Ramazan Dikmen, orada Hasan Aycın diye biri olduğunu ve mutlaka tanışmam gerektiğini söyledi. Hasan ağabey o zamanlar kardeşiyle pazarcılık yapıyordu. İslam'la birlikte Hasan ağabeyi de tanıdım. İlk nerede tanıştık, ne konuştuk hatırlamıyorum. Şimdi dönüp baktığımda sanki hep tanışıyormuşuz gibi hissediyorum.
Hasan Aycın: Benim hatırladığım, 1981 yılıydı. Sütlükahve'de otururken Cemal geldi. Kot pantolon, sıfır kafayla bitirim bir tip. Solcuların, ülkücülerin durumlarını anlattı. Eski arkadaşlarının koğuşlarda yaşadığı krizler, inlemeler... Cemal'in yazdığı metinlerin methini daha önce duymuştum.
MESELEMÄ°Z DÄ°N VE Ä°SLAM DÃœNYASIYDI
Ankara günlerinizden bahseder misiniz?
Cemal Şakar: Üzeyir Sali, ben ve Yusuf Ziya Cömert ev arkadaşıydık. Ertesi yıl Ali Sali, Hüseyin Bektaş geldi. Ramazan Dikmen arada bize katılırdı. Ömer Lekesiz, Ahmet Şirin'in evine yemeğe giderdik. Genelde Recep Yumuk'un Akabe Kitabevi'nde takılırdık. O dönemin siyasi ve düşünce ortamı hareketliydi, tartışmalar ateşli geçerdi. Evlerde toplanıp sabaha kadar konuşurduk. Meselemiz genelde din ve İslam dünyasıydı.
Neler konuÅŸurdunuz?
Cemal Şakar: Hasan ağabeye bu nasıl, o nedir diye sürekli her konudan soru sorar mesele taşırdım. Bir taraftan da yapısalcılık ve göstergebilim üzerine çalışıyordum. İki üç ayda bir İstanbul'a gelirdim. Benim için İstanbul'a gelmek Hasan Aycın'a gelmekti. Cumadan gelir pazar günü dönene kadar Hasan ağabeyin yazıhanesinde olurduk. Hem kimliğimin hem de sanat anlayışımın oluşmasında ciddi emeği vardır. Ayrı düştüğümüzde de bol bol mektuplaştık. Geçen gün Balıkesir'deki evde buldum onları. Belki tasnif edip yayınlayabiliriz.
HEP AYNI DERGÄ°LERDE YER ALDIK
Edebiyat yolculuğunuzda hangi duraklarda birlikte yer aldınız?
Cemal Şakar: Yaşar Kaplan'ın Aylık Dergisi'nde yazıyordum ve Hasan ağabeyin orada çizmesi için aracı olmuştum. Balıkesir'e gelip çizgiyi alır ve mizanpaja götürüyordum. Böyle bir süre Aylık dergi ile Hasan Aycın arasında köprü vazifesi de görmüştüm. Sonrasında yine hep aynı dergilerde yer almaya devam ettik: Mavera, Yönelişler, Kayıtlar, Yedi İklim, Hece, İtibar ve şimdi Temmuz.
Kayıtlar'ı birlikte çıkarttınız. Bu derginin hikayesi nedir?
Cemal Åžakar: Gençler olarak Ankara Demetevler'de toplanıp konuÅŸurken sohbet her seferinde “Bir dergimiz olsa...” diye devam eden cümlelere gelirdi. Sonunda Hasan Aycın'ın Ä°stanbul'daki bürosunda bir araya gelip Kasım 1990'da dergiyi çıkarttık. Rahmetli Ramazan Dikmen, “Yıllarca dergi üzerinden tantana yaptık. Åžimdi bunu yapamamak bana acı gelecek” dedi. Ramazan'dan baÅŸka Ahmet Åžirin, Ömer Lekesiz, Yusuf Ziya Cömert, Hasan Aycın ve benim kurucuları arasında olduÄŸumuz Kayıtlar'ın macerası 45 sayı sürdü.
CEMAL İNATÇIDIR
Eserlerinizin hazırlık sürecinde fikir alış verişiniz oluyor mu?
Cemal Åžakar: Yazdığım deneme ve öyküleri önce Hasan aÄŸabey okur, onun öneri ve görüşlerini alırım ve öyle yayınlarım. Bunun istisnası yoktur. Hasan aÄŸabey de nesir yazmaya baÅŸladığında bana okutmadan yayınlamamaya baÅŸladı. Köyde buluÅŸur, sabahlara kadar sohbet edip öykülerimiz üzerinde düzeltmeler yapardık. Sohbetimize tanık olanlar ÅŸaşırıp “Siz hiç edebiyat konuÅŸmuyorsunuz, hep din kitap” diyorlar.
Hasan Aycın: Ben Cemal'in kitaplarını şöyle ağız tadıyla okuyamam. Çünkü kitaplaşmadan okumuşumdur. Cemal hikayelerini Ece Ajandaları'na yazardı, kurşun kalemle defalarca yazardı. Bu metinler üzerine uzun uzun konuşurduk. Öyküler üzerinden aslında kendi meselemiz olan din, siyaset üzerine konuşurduk. Cemal inatçıdır. Metne müdahalelerime sıkı muhalefet ederdi. Benimle ilk röportajı Cemal yaptı. O gün ilk kez çizgi üzerine konuşacağız. Kayıt cihazını açtı ve ortalık sessizleşti. Konuşamıyoruz kayıt açıkken. Gece yarısı 'Gel de yanımızda dur, sohbet ortamı olsun' diyerek bir arkadaşımızı aradık. Röportajı ancak böyle yapabildik.
EN KALICI ETKİYİ ÖLÜMLER BIRAKIYOR
Öğrencilik döneminizden başlayan bir dostluktan söz ediyoruz. Düğün, cenaze, doğum olaylarında yine beraberdiniz sanırım. Paylaşmak istediğiniz bir hatıranız var mı?
Hasan Aycın: En kalıcı etkiyi ölümler bırakıyor tabii. Cemal'in çocuğunun ardından dağılma olayı vardır. Mutlaka yazması gerektiğini söyledim. Ninesinin vefatından sonra da uzun süre üzerinden atamadığı bir etkide kalmıştı. Onu da yazman lazım dedim ancak Cemal bunları metinlerine almadı. Son olarak da annesi rahmetli oldu. Süreç böyle devam ederken ben Cemal'in tamamlandığını görüyorum. Kendisi bu sürece nasıl bakıyor bilmiyorum.
- Birbirinize hediyeniz oldu mu?
- Cemal Şakar: Eşyayla bir hatıra, manevi ilişki kurmam, bağlılığım yoktur. Olmadı diye hatırlıyorum.
- Hasan Aycın: Sadece fikirlerimiz var.
Sabahattin Ali de kamyoncuydu
Cemal Şakar 30 yıl şehirler arası ticaret yaptı. Birlikte yolculuğunuz oldu mu?
Cemal Şakar: Ramazan Dikmen beni Sabahattin Ali'nin de kamyoncu olduğunu söyleyerek teselli ederdi.
Hasan Aycın: Sabahtan akşama konuşmak maksadıyla epey yolculuğa çıktık. Her şeyi konuşurduk. O dönem Cemaller, Beyaz Şahin yerine Tempra almışlar. Ancak bu üst basamağa çıkışın açıklamasını bir antikapitalist olarak nasıl yapacak onu düşünüyor. Arabanın özelliklerini sayarak beni arabanın bir ihtiyaç olduğuna inandırmaya çalıştı. Arada da kasette ezan okuyan Bülent Ersoy üzerinden kadınlar ezan okuyamaz falan diye tartışıyoruz. Benim sessizliğimse onu daha çok açıklama yapmaya zorluyordu. Yolda sığır otlatan bir çoban gördük. Cemal kornaya basıp selam verdi, adam da el kaldırınca Cemal 'Vay be ağabey, adam arabaya selam verdi' dedi. Hayır dedim, adam bize selam verdi. Cemal'in bütün çabası arabayı neden değiştirdiğini bana açıklamak...
Cemal Şakar: Şimdi baktığınızda garip gelebilir ama, arabayı değiştirince bunu dostuna izah etme ihtiyacı hissediyorsun.
Hasan Aycın: Resulullah şurada olsa, el kaldırsa. Buyur Ya Resulullah diyebileceğin bir şeyse çekinme dedim. Böylece rahat bir nefes aldı.
Cemal Şakar: Evet bu düşünce edebiyatta da bize bir ölçü olmuştur. Yazdığın metni Peygamber yaşıyor olsa, okusun görsün mü istersin yoksa mahcup olacağından mı çekinirsin. Bu görüşü şimdiye kadar hep koruduk.
Hasan Aycın: Peygamber'in razı olabileceği bir sanat çabamız olmalı. Onun yanında yüzümüzü yere düşürmeyecek bir çabamız olmalı.
Ä°YÄ° BÄ°R MÃœSLÃœMAN OLMA ZORUNLULUÄžUMUZ VAR
Hasan Aycın çizgileriyle nasıl tanıştınız?
Kendisiyle tanıştıktan sonra çizgilerinden haberim oldu. Edebiyat dergisinde bu tip çizimlerin olması o zamanlar çok garibime gidiyordu. DostluÄŸumuz ilerledikçe çizgilerin bende bıraktığı etkiler de artmaya baÅŸladı. Hatta Bocurgat yayınlandığında bir öykümü “Bocurgat'a” diye ithaf etmiÅŸtim. Uzun yıllar çizgi veya edebiyat deÄŸil dini konularda konuÅŸtuk. Hâlâ da öyledir, sanat ikinci planda gelir. Bundan sonra ben hiç öykü yazmayabilirim, Hasan Aycın hiç çizmeyebilir ancak ömür boyu iyi insan, iyi bir Müslüman olma zorunluluÄŸumuz var. Sanat ikinci planda derken aslında temel kaygılarımızın bunlar olduÄŸunu söylüyorum. Hasan Aycın çizgilerine baktığınızda bu kaygıyı görürsünüz. Biraz da gevÅŸek bir ÅŸey çiz diye düşünürüm ancak, çizmez. Mutlaka bir problem etrafında dönüyordur.
Kadın veya erkek değil insanı çizdim
Kitapta Fıtri İnsan üzerine kurulan anlatımlarınız var. Nedir Fıtri İnsan?
“Her doÄŸan, Ä°slâm fıtratı üzerine doÄŸar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar” hadisi üzerinden anladığımız gibi yaratılıştan anladığımız gibi her insan içinde yaÅŸadığı sosyal ve kültürel etkilere göre bir elbise giyinir. Hasan aÄŸabey de kel, yalın, basit, çıplak bir insanı çizerek hadiste geçen, neredeyse ilk insandaki o çıplaklığı, özü yakalamaya çalışıyor. Çizgilerdeki kiÅŸi kadın veya erkek deÄŸildir. Asıl gösterilmek istenen insanı insan yapan evrenselliÄŸi göstermektir yani fıtri insanı. Böylece Brezilya, Çin veya Türkiye'deki Ä°NSAN anlatılır. Fıtri Ä°nsan zaman ve mekandan da bağımsızdır.
Hasan Aycın: Ben kadın veya erkek çizmedim, insanı çizdim. Onun korkularını, beklentilerini, meselesini çizdim. Diğer çizerler de dünyayı ve ahireti içine alan, bütün insanlığı ilgilendiren bu konu coğrafyasını ellerinin altında bulacaklardır.
İthaflar zamanla azalıyor
Birbirinize ithaf ettiğiniz eserler var mı peki?
Cemal Şakar: Eser yok birkaç öyküm var. Ancak son zamanlarda öykü ithaf etmiyorum, bunun nedenini düşünüyorum. İlk dönemde daha ithaf yoğunlukluydu öyküler. Sanırım bunun sebebi edebiyata başlamanın coşkusu, kazandığın dostlukların senin kimliğine yansımasının bir şükran duygusuyla böyleydi.Hasan Aycın: Bu herkeste böyledir sanırım... Benim de Cemal'e 4 veya 5 tane çizgim var.
Hasan Aycın: Bu herkeste böyledir sanırım... Benim de Cemal'e 4 veya 5 tane çizgim var.
Henüz yorum yapılmamış.